KARANLIK DAĞDA BİR YOL

Yine de gece demek dağın sisli karanlığı demekti; penceresinden yalnızca, yukarılara tırmanan ormanın sık ağaçları görünür, gözleri gökyüzünü ve yıldız ışıltılarını hiç yakalayamazdı.
Tek parıltı dağ yolunun kıyısında kalmış iki evin pencerelerinde görünen gaz lâmbasının sarı ışıklarıydı, onlar da gecenin içinde kalıcı olmaz, erkenden sönerdi. Seyrek de olsa, yukarıdaki köylere giden bir aracın farları ortalığı gündüz gibi aydınlattığında gencecik yaşının umutlu hayallerini anımsar, yüzünde hoş bir duygunun gülümsemesi oluşurdu.

 

      YENGEÇ HAYALLERİ

Gecenin bir yarısı uyanıp hayatımın neye benzediğini düşünmeye başladım. Dağ başına bırakılmış evcil bir hayvanın karanlık çökerken başına neler gelebileceği konusunda değişik hayaller yarattım, buna takıldım, o evcil hayvan ben oldum. Yaban hırıltıların sardığı bir karanlıkta her şey benim başıma geldi.




 

YUSUF'UN DEFTERİ

Haliç’in karanlık sularında kırık bir dal parçası gibi ne kadar sürüklendiğinin hiç farkında değildi. Aslında hiçbir şeyin farkında olamayacak kadar kafasındaki dayanılmaz ağrıyla oyalanıyordu beyni. Ateşin etini yakması gibi bir ağrıydı. Giderek daha alevli yanıyordu, giderek daha çok acı veriyordu. Gözlerini bu acıyla yummuştu ve bedeniyle ruhunu bütünüyle gecenin karanlığına teslim etmişti. 

 

    YAĞMURDA KUŞ SESLERİ
   Yaşamın artık unutulmuş güzel duyguları içine çekmeye çalışan neşeli bir çağrı gibiydi sesleri. Ancak çocukluk günlerimde kalan, tadını çoktan unuttuğum saf bir sevinç duygusu hissettim içimde.
   Dışarıya çıktım. Gökyüzü bulutluydu, güneş görünmüyordu ama gökten yağmurla birlikte renkli kristal parçacıkları da düşüyor, bunlar dallardaki bahar çiçeklerine çarptıkça patlıyor ve içlerinden kuş sesleri saçılıyordu çevreye. Coşmuş bir kuşlar orkestrasının kendinden geçmiş bir dinleyicisiydim şimdi.
2012 Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülü 
2012 Naim Tirali Öykü Ödülü


 

       BÜTÜN DÜŞLERİN AKŞAMI
       Babam yerdeki hasırı toplayıp koltuğunun altına kıstırdıktan sonra bastonunu kumların üstüne sürterek yürümeye başladı. Artık ufuktaki son aydınlık parçası da yoktu, çevrenin alacalığı hızla karanlığa dönüşüyordu.
“Yarın onu bir de uçuralım istersen ha?” dedi babam, başını arkaya çevirerek. Karanlıkta yüzünü göremiyordum. Birden babasının peşinden yürüyen küçük bir çocuk gibi hissettim kendimi. Uçurtmanın makarasını avucumun içinde sıkı sıkı tutuyordum. O sırtımda kıpır kıpır duruyor, ince uzun kuyruğu arada bir, denizden gelen bir yelle savrulup yüzüme çarpıyordu.

 

SAMURAY FIRTINASI
   Yeni döşenmiş yeşil beyaz yer karolarının üzerinde yürüdü bir süre. İki kanatlı yeşil bir kapı kesti önünü sonra. Başını kaldırıp tepede yanan kırmızı ışığa doğru baktı. Sanki tanımış gibi iki yana açılıverdi kapının kanatları. Derin bir soluk aldı o zaman. Bir sorgu odasına girercesine heyecanlıydı, kuşkuluydu, yanıtını bulamadığı sorularla doluydu. Durup baktı. İçerisini alabildiğine kaplayan metal parlaklığı gözlerini kıskıvrak yakalayıp yol gösterdi. Yürüdü. Bir krom girdabına yakalanmış gibiydi. Günlerdir beynini burgulayan düşüncelerin ve bu düşüncelerin yarattığı korkuların girdabın içinde sonsuz bir hızla dönmeye başladığını sandı
1991 Orhan Kemal Öykü Ödülü.

 

BEYAZ GÜVERCİN
Hüseyin Akyüz'ün içten, duygulu, rahat bir anlatımı var. Konunun ge­rektirdiği sözcükleri iyi seçiyor. Anlatmak istediğini gölgede bırakmıyor. Anlatımda kuruluğa, tıkanıklığa, karışıklığa rastlanmıyor. Tümcelerin sağlam, kurallı olması, üstelik bunun kısa tümcelerle yapılması anlatım­daki başarıyı daha da artırıyor. Akyüz, genel olarak, öyküde anlaşılırlıktan yana. Bu yüzden kapalı, süslü bir anlatımı yok. Soyut konuları bile ör­neklerle somutlayarak anlatıyor. 
            1982 Akademi Kitapevi Öykü Birincilik Ödülü

SEVGİYLE ANIMSAMAK
Şimdi onu sevgiyle anarken, hep birer torba gibi şişkin ceplerinin eteklerini aşağıya doğru sarkıttığı ceketi gözümün önüne gelir. Eski ama temiz ceketi küçük bedeni üstünde bir palto gibi durur, bize sevimli gelen bir görünüm kazandırırdı ona. Mahallemizin arka sokaklarındaki evinden sokağa çıktığında bu sevimli görünümünü tatlı bir gülümseme zenginleştirir, önüne kim çıksa kadın, erkek, yaşlı, yetişkin, çocuk demeden selam vermeden geçmezdi. Karşılaştığı insanların yüzlerine gülümseyerek bakarken yorgun görünümlü gözleri biraz daha küçülür, elmacık kemikleri hafifçe dışarıya çıkar, suratındaki altmış yaş çizgileri derinleşir, daha da sevimleşirdi.
1979 Kültür Bakanlığı Öykü Başarı Ödülü